

Çarşamba
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Hjalmar, uykusunda bile yağmurun sesini duyabiliyordu. Ole Lukøje pencereyi açtığında, su yükselerek pencere pervazına kadar ulaşmıştı. Dışarıda gerçek bir göl vardı ve evin hemen yanında güzel bir gemi duruyordu.
“Benimle yelken açmak ister misin, küçük Hjalmar?” dedi Ole Lukøje. “Bu gece uzak ülkelere yolculuk edebilir, sabah olunca yine evine dönebilirsin.”
Hjalmar bir anda üzerinde pazar günleri giydiği özenli giysileri ile bu görkemli geminin güvertesinde belirdi. Aynı anda yağmur dindi, bulutlar aralandı. Sokaklardan ve kilisenin etrafından geçerek denize açıldılar. Artık her yer engin ve coşkun bir deniz olmuştu. Öylece yol aldılar ki kara çok gerilerde kaldı. Uzakta bir leylek sürüsü gördüler. Onlar da yurtlarından ayrılmışlardı ve sıcak ülkelere gitmek istiyorlardı. Leylekler tek sıra hâlinde, biri diğerinin arkasında olacak şekilde uçuyordu. Zaten uzun bir yol katetmişlerdi. İçlerinden biri öylesine yorgundu ki kanatları artık onu taşımakta zorlanıyordu. En arkada uçuyordu ve çok geçmeden diğerlerinden epey geride kaldı. Sonunda, kanatlarını güçsüzce çırpa çırpa, gittikçe daha alçalarak gemiye doğru indi. Ayağı geminin yelken direğine takıldı, sonra yelkenin üzerinden kayarak pat diye güverteye düştü. Denizcilerden biri onu alıp kümese, tavukların, ördeklerin ve hindilerin arasına koydu. Zavallı leylek şimdi onların ortasında büsbütün mahcup bir halde duruyordu.
“Ne tuhaf şey!” dedi bütün tavuklar.
Hindilerden biri olanca gücüyle kabardı ve ona kim olduğunu sordu; ördekler ise geriye çekilip birbirlerini dürterek, “Vak, vak!” dediler.
Leylek onlara sıcak Afrika kıtasından, piramitlerden ve çölde bir yaban atı gibi koşan devekuşundan söz etti; ama ördekler onun söylediklerini anlamadılar. Birbirlerini dürterek, “Onun bir budala olduğunda hemfikiriz, değil mi?” dediler.
“Evet tabii ki budala!” diye bağırdı hindi ve gevezelik etmeye başladı. Bunun üzerine leylek sustu, sessizce durdu ve Afrika’sını düşündü.
“Ne güzel ince bacaklarınız var!” dedi hindi. “Acaba bir metresi kaç lira?”
“Vak, vak, vak!” diye güldü bütün ördekler; fakat leylek onları duymuyormuş gibi davrandı.
“Siz de bizimle birlikte gülebilirsiniz!” dedi hindi ona. “Çünkü bu çok nükteli bir söz! Yoksa sizin anlayışınıza biraz ağır mı geldi? Ah, ah! O kadar da zeki değilmiş! Biz kendi kendimizle ilgilenmeye devam edelim!” Bunun üzerine tavuklar gıdakladı, ördekler vak vak diye ses çıkardı. Korkunç şekilde eğleniyorlardı.
Hjalmar kümese geldi, kapıyı açtı, leyleğe seslendi. Leylek de dışarı sıçrayarak güverteye geldi. Artık dinlenmişti ve sanki Hjalmar’a teşekkür etmek ister gibi başını salladı. Sonra kanatlarını açtı ve sıcak ülkelere doğru uçup gitti. Tavuklar gıdakladı, ördekler vakladı, hindi ise baştan aşağı kıpkırmızı kesildi.
“Yarın sizden çorba yapacağız!” dedi Hjalmar. Bunu der demez uyandı ve kendisini yine küçücük yatağında buluverdi. O gece Ole Lukøje’nin onu çıkardığı yolculuk gerçekten harikuladeydi!
Hans Christian Andersen
Çeviren: Eylem Rosseland
https://www.andersenstories.com/da/andersen_fortaellinger/ole_lukoje
