Changelings: Periler, Kayıp Çocuklar Ve Bir Hırsızlık Masalı
(2. Bölüm)
Güneşli bir Cumartesi gününden merhaba. Changeling masallarıyla ilgili yazının ikinci bölümünü yazmak için epeydir sakin bir hafta sonunu bekliyordum. Oslo’yu kelimenin tam anlamıyla çiçeklerin bastığı bir bahar ve yaz oldu. Her köşeden rengarenk leylaklar, bahçelerden, parklardan, yol kenarlarındaki bir karış topraktan bile laleler, menekşeler fışkırdı bu yıl. Ağaçların dalları çiçeklerini zor taşır hale geldi. Şimdi ise mevsim dönmeye, yaklaşan sonbaharın serin nefesi havaya karışmaya başladı. Ben de uyanınca insan masallarla ilgili bir yazı hazırlayacaksa ancak böyle bir günde hazırlar diye düşündüm ve yazmak üzere Oslo’nun ünlü kafelerinden W.B.Samson’un evime en yakın şubesine geldim. Burası neredeyse hicbir zaman turist göremeyeceğiniz, onun yerine Oslo’nun kendi sakinleri ile birlikte yiyip içebileceğiniz güzel bir mekan. Ben de bu mekanda bir yandan keyifle kahvemi yudumlarken bir yandan da size iki güzel kitaptan söz etmek ve ardından eski bir İrlanda halk masalı olan The Brewey of Eggshells‘in Türkçesini sunmak istiyorum. Aslında bu masalın değişik bölgelere ait değişik anlatımları var. Umarım sizin için seçmiş olduğum örnek hoşunuza gider.
Outside Over There
Maurice Sendak (1928 –2012) tarafından yazılan ve ilk baskısı 1981 yılında yapılan Outside Over There üzerinde çok konuşulmuş resimli bir kitap. Yazarın kendisinin en sevdiği eserlerinden biri olmasına ve 1982 yılında Caldecott Onur Ödülü’ne değer görülmüş olmasına rağmen etkleyici görselleri sebebiyle kitabı çocukların okumasına uygun bulmayan önemli bir kesim var. Where the Wild Things are ve In the Night Kitchen ile birlikte bir üçlünün parçası olarak anılan bu kitap da içerdiği illüstrasyonlar yüzünden ebeveynlerin tepkisini olumsuz yönde çekmiş.
Hikayeye göre babası denize açılan, annesi kendi dünyasında hayallere dalan küçük İda, henüz bir bebek olan kardeşini eğlendirmek için borozanını çalmaya başlar. Onun için çalsa bile aslında kardeşine bakmamakta, pencereden dışarıyı izlemektedir. Bunu fırsat bilen goblinler arka pencereden girip kardeşini kaçırırlar ve yerine bir changeling bırakırlar. İda kardeşini kollarına aldığında onun aslında buzdan yapılmış bir maket oldugunu anlar. Sarılmanın etkisiyle buz bebek erir, küçük kızın kolları boş kalır.
İda kardeşinin kaçırılmasından kendisini sorumlu tutmaktadır. O sebeple çocuk hırsızlarının peşine düşererk minik bebeği goblinlerin gelini olmaktan kurtarır ve birlikte evlerine dönerler. Sendak, Tell Them Anything You Want: A Portrait of Maurice Sendak (2009) adlı belgeselde, henüz dört yaşında küçücük bir çocukken kendisine unutmayayacağı bir travma yaşatmış olan Lindbergh bebek kaçırma olayından ne kadar etkilenmiş olduğunu açıkça anlatmış. Korkunç detaylarla dolu bu olayın sonu ne yazık ki Sendak’ın hikayesindekinin tersine büyük bir trajedi barındırıyor. Yazar belki de Outside Over There ile, bu trajediye kendince alternatif bir mutlu son getirmiş ve kendi yaralarını sarmış. Burada öykülerin iyileştirici gücüne dair yapılan araştırmalara konu olabilecek bir durum görülüyor. Sanırım sanat eserleri sadece ulaştığı kitleyi değil onu yaratan sanatçıyı da iyileştiriyor.
The Changeling/Bortbytingen
Nobel Edebiyat Ödülünü hakeden ilk kadın yazar olarak tarihe geçen İsveçli Selma Lagerlöf’ün adını kimimiz daha çocukluğumuzda duyduk. Ülkemizde Nils Ve Uçan Kaz adıyla gösterilen nostaljik çizgi film, konusunu yazarın ünlü kitabı Nils Holgerssons Underbara Resa’dan aldığı için bizim hayatlarımıza da ilk kez böyle girmiş oldu. Çizgi film gerçekten harika. Kitap da oyle… Eğer Nils’le daha önce tanışmadıysanız bence çok şey kaçırıyorsunuz.
Gelelim yazarın bugün değineceğimiz kitabına, yani kendi dilindeki adıyla Bortbytingen‘e. İngilizce’ye The Changeling adıyla çevrilmiş olan resimli kitap ilk kez 1915 yılında yayımlanmış ve toplam kırk sayfadan oluşuyor. Changeling masallarına modern bir bakış getiren hikeyede hırsız bu kez bir peril değil, İskandinav folklöründe önemli yere sahip olan bir troll.
The Changeling gerçekten şaşırtıcı bir kitap. Halk masallarında alışkın olduğumuzdan daha yumuşak bir insancıllıkla devam eden hikaye yine de nasıl bir çocuk kitabı olarak basıldı bilmiyorum. Zaten metne ulaşmakta zorluk çekmem belki modern çocuk edebiyatında bu tip bir öykünün küçük yaştaki okurlar için çok tercih edilmemesinden kaynaklanıyor olabilir. Ben kendi adıma bu öyküyü okumaktan keyif aldım; ancak son dönemlerde mizahi yanı gelişmiş, şiddet öğeleri törpülenmiş ve bir bakıma olumsuz duygular uyandıracak yanları traşlanmış eserleri çocuklara daha uygun gördüğümüzün de farkındayım. Bu bakış açısına çok katılmasam da The Changeling gerçekten resimli bir çocuk kitabından beklediğiniz tatlı ve yumuşak konuya ve anlatıma sahip olmadığını belirtmem gerek. Yine de bu kitabı büyülü ve ilginç olmaktan alıkoymuyor. Hatta tam tersine belirli bir hayat tecrübesine sahip okurları farklı bir şekilde etkileyecek duygusal bir derinlik sunuyor. O yüzden resimli çocuk kitabı değil çarpıcı kısa öykülere bir örnek olarak da düşünebilirsiniz The Changeling‘i.
Hikayeye göre zengin sayılabilecek, yardımcılarla ve hizmetkarla yaşayan çiftçi bir karı koca, uzun yıllar sonra güzel bir erkek bebeğe kavuşmuşlardır. Bebek varlıklı bir aileden tek varisi olduğundan, babası için ayrı bir önem teşkil etmektedir. Günlerden bir gün, bebeğiyle birlikte ormanda gezmekte olan bir trollün yolu bu çiftle kesişir. Normalde insanlardan saklanmayı seçecek olan bu troll kadının içinde insan bebeğe karşı bir merak uyanır. Acaba o da kendi tüylerle kaplı, sivri dişli troll bebeği kadar güzel midir? Bir kaza sonucu bebek annesinin kollarından kayar ve troll kadın insan bebeğe yakından bakma fırsatı bulur. Onun pespembe tenini ve yüzünü şaşırtıcı ve çok güzel bulur. Bebeğin ailesi çocuklarını almaya geldiklerinde troll anne insan bebeği merakını giderecek kadar inceleyemediği için oradan ayrılırken onu da yanında götürür. Çiftçi aileye kalansa minik troll bebektir.
Acılı anneden başka herkes istenmeyen bebeğe eziyet etme taraftarıdır. Böylece bu kötü muameleye izin vermeyecek olan gerçek annesi, çocuğunu kurtarmak için insan bebeği geri getirecektir; ama hikaye onların istediği gibi gelişmez. Troll bebeğe bakmaya başlayan kadın ona bir türlü kıyamaz. Aklı karışmıştır. Ona göz kulak olurken vicdanlı olsa da bir yandan ondan kurtulmak ve kendi çocuğuna kavuşmak istediği için ikilemdedir. Bu yabani çocuğun hizmetini görmek kendisine ağır gelse de, onu bakımsızlığa ve açlığa terketmeye gönlü bir türlü razı olmaz. Hatta işi sadece sıçan ya da yılan gibi trollere yakışan yiyeceklerle beslenmesi gereken bebeği gerçekten onlarla beslemeye kadar vardırır. Bu sebeple aklını yitirdiğini düşünen kocasıyla da arası açılmaya başlar.
Öykünün İsveççe orjinalini okuyabileceğiniz bir linki – buraya – ekledim. Ne yazık ki düzgün diyebileceğim İngilizce bir kaynak henüz bulamadım. Eğer denk gelirsem onu da mutlaka sayfaya eklerim.
Bu iki resimli kitaba değindikten sonra nihayet sıra masalımıza geldi. Onu İngilizce’den Türkçe’ye Büşra Bozdemir çevirdi. Umarım okumaktan keyif alırsınız.
The Brewery of Eggshells
Bayan Sullivan en küçük çocuğunun “peri hırsızlığıyla” değiş tokuş edildiğini düşündü. Görünen o ki, kendi mavi gözlü, sağlıklı çocuğu bir gecede neredeyse bir hiçe dönmüştü. Ağlayıp sızlanmadan edemiyordu. Doğal olarak bu, zavallı Bayan Sullivan’ı çok mutsuz etti. Bütün komşuları onu rahatlatmaya çalışıyor, çocuğun süphesiz, iyi insanlarla birlikte olduğunu ve onların, yerine kendilerinden birini koyduklarını söylüyorlardı.
Bayan Sullivan kendisine söylenenlere inanmazlık edemiyordu tabii; ama solmuş yüzüne ve bir iskelete dönmüş olan vücuduna rağmen, o “şey”i incitmek istemiyordu, çünkü her şeye rağmen kendi oğluna çok benziyordu. Bu yüzden onu canlı canlı ızgarada kızartmaya veya kızgın, sıcak bir maşayla burnunu kıstırıp yakmaya ya da onu yol kenarında karların içinde bir yere atmaya, ve bunlar gibi çocuğunu geri kazanmak için yapması tavsiye edilen pek çok işlemi uygulamaya gönlü yoktu.
Bir gün, Bayan Sullivan Ellen Leah (ya da Gri Ellen) diye adıyla ünü ülkeye yayılmış olan kurnaz bir kadınla karşılaştı. Bu kadının, ölülerin nerede olduklarını bilme ve ruhlarından geriye kalanlar için neyin iyi olduğunu söyleyebilme, siğilleri ve urları geçirebilme ve buna benzer bir dizi harika şey yapabilmek için, nereden geldiği belirsiz bir yeteneği vardı.
Ellen Leah’ın ona söylediği ilk şey, “Bu sabah kederli görünüyorsunuz, Bayan Sullivan” oldu.
“Öyle denilebilir, Ellen” dedi Bayan Sullivan ve ekledi “Üzgün olmak için çok iyi bir sebebim var. Benim güzel çocuğum en ufak bir izin istenmeden veya ‘Afedersiniz’ bile denmeden benden koparılarak beşiğinden alınıyor, yerine buruş buruş olmuş çirkin bir peri parçası konuluyor. Kederli göründüğüme şaşmamalı, Ellen.”
“Sizin suçunuz değil, Bayan Sullivan” dedi Ellen Leah, “Yalnız, onun bir peri olduğuna emin misiniz?”
“Elbette eminim!” dedi Bayan Sullivan, “Çektiğim acı kadar eminim. Kendi gözlerimden süphe edebilir miyim? Tüm annelerin ruhu benim halimden anlar!”
“Yaşlı bir kadından tavsiye kabul eder misiniz?” dedi Ellen Leah. Yabani ve gizemli bakışlarini mutsuz anneye dikti ve kısa bir duraksamadan sonra “Bunu aptalca bulacak olsanız bile?” diye ekledi.
“Bana çocuğumu, yani kendi çocuğumu geri getirebilir misinız Ellen?” dedi Bayan Sullivan büyük bir heyecanla.
“Eğer söylediklerimi yaparsanız,” diye cevapladı Ellen Leah, “Anlayacaksınız.” Bayan Sullivan beklenti içinde sustu ve Ellen devam etti, “Büyük bir demliği ağzına kadar suyla doldurun, ateşe koyun ve fokur fokur kaynatın; sonra yeni yumurtlanmış taze bir düzine yumurtayı kırın, kabuklarını ayırın ve gerisini atın. Kabukları kaynayan suyun içine koyun ve böylece kısa zamanda onun kendi oğlunuz mu yoksa bir peri mi olduğunu anlayacaksınız. Eğer beşiktekinin peri olduğunu öğrenirsirseniz, elinize kızgın bir maşa alın ve onun o çirkin boğazına kadar sokun; bundan sonra size bir daha sorun çıkarmayacak. Size sözveriyorum.”
Bayan Sullivan evine gitti ve Ellen Leah’nın söylediklerini yerine getirdi. Demliği altını yeterince tezekle destekleyerek ateşe koydu ve suyu öyle bir kaynattı ki, eğer kızarabilseydi, su kesinlikle kıpkırmızı olurdu.
Çocuk beşikte hayret uyandıracak bir sükunet ve uysallık içinde yatıyordu. Buz gibi bir gecede yanıp sönen yıldızlar kadar keskin gözlerini arada bir harlı ateşte ve üstündeki demlikte gezdiriyor ve büyük bir dikkatle, yumurtaları kıran ve kabukları kaynamaları için suya bırakan Bayan Sullivan’a bakıyordu. Sonunda yaşlı bir adamın sesiyle sordu, “Ne yapıyorsun anneciğim?”
Onun konuştuğunu duyduğunda, Bayan Sullivan ağzına gelen yüreğinin kendisini boğacağını zannetti. Ama bir yolunu bulup maşayı ateşe koydu ve tereddüt etmeden şöyle dedi: “Hutam demliyorum.” (Oğlum)
“Yani ne demliyorsun, anneciğim?” dedi küçük şeytan. Mucizevi konuşmabilme yeteneği onun bebeğinin yerine konulan bir peri olduğunu açıkça ortadaya koyuyordu.
“Keşke maşa kızmış olsaydı.” diye düşündü Bayan Sullivan; ama çok büyüktü ve ısınması zaman alıyordu. Bu yüzden maşa boğazını yakacak dereceye gelene dek onu konuşarak oyalamaya karar verdi ve sorusunu yineledi.
“ Demlediğim şey olan hutamın ne olduguğunu mu öğrenmek istiyordun?”
“Evet, anneciğim, ne demliyorsun?” diye yanıtladı peri.
“Yumurta kabuğu, hutam yani.” dedi Bayan Sullivan.
“Ah!” diye bağırdı küçük şeytan beşiğin içinden, ellerini çırparak, “Dünyada bin beş yüz yıl yaşadım; ama hiç yumurta kabuğu demlendiğini görmedim!” Tam bu sırada maşa kızmıştı ve Bayan Sullivan onu kaptığı gibi hızlıca beşiğe koştu; fakat nasılsa ayağı kaydı ve yere kapaklanmasıyla maşa da evin öbür yanına uçtu. Neyse ki, çok geçmeden ayağa kalktı ve tam o uğursuz şeyi, beşikten alıp kaynayan suyun içine atacaktı ki orada tatlı bir uykuda olan kendi oğlunu gördü. Çocuğun, yuvarlak ve yumuşak kollarından biri yastığının üstündeydi, yüzü sanki hiç dokunulmamışçasına huzurluydu ve gül pembesi dudakları nefes alıp verirken nazikçe hareket ediyordu.
Bayan Sullivan’in kalbi neşeyle dolup taştı ve mutluluk gözyaşları dökerek ağladı.
Thomas Crofton Croker
Gördüğünüz gibi bu blog yazısı da oldukça uzun oldu. Değinmek istediklerimin planladığımdan daha fazla olduğunu farkettiğim için sizleri sıkmamak adına konunun tamamını üç parçada ele almaya karar verdim. Sizlere söz etmemiş olduğuma sonradan epeyce pişman olduğum, bence Changelingleri işleyen eserlere çok özgün bir örnek olabilecek bir korku filmi ve bu filmin esin kaynağı olan gotik kitapla ilgili birkaç satır yazmak ve yine güzeller güzeli bir şiiri zevkinize sunmak da bir dahaki yazıya kalsın istedim. O zamana dek iyilik ve güzellikle kalın.
Sevgiler,
Eylem Rosseland
Kaynaklar:
http://www.sacred-texts.com/neu/yeats/fip/fip16.htm
http://runeberg.org/troll1/bortbyt.html