Changelings: Periler, Kayıp Çocuklar Ve Bir Hırsızlık Masalı (3. Bölüm)

Screenshot

Changelings: Periler, Kayıp Çocuklar Ve Bir Hırsızlık Masalı

(3. Bölüm)

• • •

“Sleuth Ormanı’nda
Kayalık yaylaların
Göle daldığı yerde
Balıkçılların kanat çırpışlarıyla
Uyuşuk su sıçanlarını uyandırdıkları
Orman meyveleri
Ve çalıntı kirazlarımızın
En kırmızılarıyla dolu
Peri fıçılarımızı sakladığımız
Yapraklı bir ada uzanır.
Oraya gel
Ah insan çocuk
Sulara ve vahşi doğaya
Bir periyle el ele
Çünkü dünya senin anlayabileceğinden
Çok daha fazla gözyaşı dolu”

• • •

The Stolen Child

W.B.Yates, 18651939

Olivia

The Haunting of Julia / Full Circle (1977)

Screenshot

Adından anlışılacağı gibi gotik bir perili köşk hikayesiyle karşı karşıyayız. Gotik bir hikayenin Changelinglerle ne ilgisi var diye sorabilirsiniz haklı olarak. Baştan ben de öyle düşünmüş olacağım ki o kadar eserden söz etmeme rağmen bende ayrı bir yeri olan Full Circle‘ı unutmuşum. Aslında karşılaştığım en acıklı changeling öykülerinden bir tanesi bu.

İngiltere’de Full Circle adıyla gösterime giren film, Amerika’da “The Haunting of Julia” olarak biliniyor. Başrolleri paylaşan Mia Farrow ve Keir Dullea birlikte güzel bir çift olmuşlar. Peter Straub’un ilk romanı olan Julia ‘dan (1975) esinlenilerek çekilmiş olan yapım bence kitapla ciddi farklılar taşıyor. Bu yazının son kısmında size Julia‘dan da kısaca bahsedeceğim, ancak yaratıcılık açısından gerçekten bambaşka bir yorumla ortaya çıkmış bu filmi benim gibi yavaş ilerleyen ve ağır bir atmosfer yaratan korku filmleri sevenler beğenir diye tahmin ediyorum.

Bu bir psikolojik gerilim filmi mi yoksa sıradan bir hayalet hikayesi mi ondan da emin değilim aslında. Sınıflandırmayı izleyicinin tercihine bırakmak belki de daha doğru bir yaklaşım olur. Full Circle’ı sıradan korku ya da gerilim filmlerinden ayıran birçok ayrıntı var. Hikaye bence katman katman duygulardan oluştuğu ve aklınızdan asla çıkmayacak bir sona sahip olduğu için kendisini benzerlerinden farklı bir kategoriye taşıyor. Her parça saldırganlıktan uzak ve insana hüzünle karışık bir ürperti veren düşsel ve masum ninniler gibi. Full Circle’ı izlemeye karar verirseniz müziklerinin uzun süre zihninizi meşgul ettiğini farkedeceksiniz.

Yapım, bence 1977 yılından beri nice filme esin kaynağı olmuş ve kendi dönemi içinde değerlendirildiğinde özgün sayılır. Dram, kalp kırıklığı, peri hikayesine bulanmış trajedi, sevgi, pişmanlık, yalnızlık, ölüm, beyaz süslü tarihi binalar ve yemyeşil sokaklar, yetmişlerin nostaljik görüntüleri, sonbahar renklerine bulanmış parklar ve Colin Towns’ın eşsiz müzikleri, güzellikle acının, korkunun ve sürprizlerin birbirine karıştığı değişik bir eser ortaya çıkarmış. Bu kadar az bilinen bir yapım olmasına rağmen dünyanın dört bir yanından özel fanları olması sanırım bu sebepten.

OliviaFilmin hem açılış ve kapanış sahnesi son derece trajik. Amerikalı varlıklı genç bir kadın olan Julia Lofting,  İngiliz Magnus Lofting ile evlidir ve Londra’nın şık semtlerinden birinde oturmaktadır. İlk sahnede o zaman için modern sayılacak güzel bir ev ve mutlu bir aile görürüz. Aradan birkac dakika geçtiğinde bu ev korkunç kazaya sahne olur. Julia Lofting bu kazada tek çocuğu olan küçük Katie’yi kaybeder. Bir süre tedavi gördükten sonra, baskın karakterli ve parasıyla kendisinden fazla ilgilenen aristokrat kocası Magnus Lofting’i terk eder ve ondan habersiz Holland Park civarında güzel bir ev satın alır. Londra’nın en pahalı semtlerinden birinde yer alan bu evi neden değerinin çok altında bir fiyata aldığını ise sonra öğrenecektir.

Bayan Lofting kapıdan girer girmez, yönetmen bize eşsiz bir müzik eşliğinde tarihi Londra evini yeni sahibinin gözleriyle gezdirir ve filmin son sahnesinde kalbimizi kıracak ve senelerce unutamayacağımız o sahnenin geçtiği ortamı bize Julia’nın naif ve umutlu ruh haliyle gösterir. Yeni evine taşındıktan sonra yaşadığı travmayı atlatmakta zorluk çeken Julia’ya tuhaf şeyler olmaya başlar. Yalnızlığıyla ve yasıyla ayakta kalmaya çalışırken, kızı Katie’ye çok benzeyen bir çocuğun, Olivia’nın, trajik hikayesinin içinde bulur kendisini.

İzlemek isteyenlerin hevesini kaçırmamak adına hikayenin bundan sonrasını açıkca anlatmayacağım. Sizi aniden yerinizden hoplatmadan ağır ağır ilerleyen ve etrafınızda bir sis yaratarak içinize işleyen bir yapım bu. Beni etkilemesinin asıl sebebi de böyle negatif duygular uyandıran bir eserin çirkin  görüntülerle değil tam tersine son derece estetik bir şekilde anlatılıyor olması. Sadece ev, müzikler, Mia Farrow, Londra sokakları ve parkları değil çocuklar bile birer porselen bebek gibi giydirilmişler. Yani yönetmen Bayan Lofting’in acısını güzellikle örmüş ve melankolik ayrıntılarla kat kat sarmış. Göz kamaştıran her bir katmanı açtığınızda içinden başka bir trajedinin çıktığını görüyorsunuz. Full Circle‘ı orjinal dilinde youtube’da izleyebilirsiniz. Etkilenecek olursanız ve bana bir iki satır yazmak için zaman ayırırsanız çok mutlu olurum.OliviaBu beklediğimden çok daha uzun süren Changeling serisini bir kitap yorumuyla bitirmek bence çok yerinde olacak. Bu benim korku türünde okuduğum tek eser. Sonrasında Peter Straub’un daha popüler kitaplarını denesem de beni çok sarmadı. Belki de Julia‘nın bana yetip artmasından kaynaklandı bu durum.

Julia

Juliajuliatwisted

Julia‘yı okuyalı sanırım bir dört beş yıl kadar oluyor. Normalde korku türündeki eserleri tercih etmediğim için eğer Full Circle’ı izlememiş olsaydım Julia ile tanışma ihtimalim olmazdı. Yine de onu okuduğum için memnunum.

Araştırdığım kadarıyla bu kitap kendi fan kitlesine sahip olsa da yazarın en beğenilen eseri değil. Belki Straub’un ilk roman denemesi olmasının bunda payı vardır. Böyle yazdığım için sanki kötü bir kitapmış gibi bir algı oluşmasın. Yarattığı korku atmosferi sebebiyle ünü dünyaya yayılmış olan Straub beni bu açıdan kesinlikle hayal kırıklığına uğratmadı. Hatta bir süre Julia’nin etkisinden ve kitabın yarattığı trajik atmosferden çıkamadım. Okuyup bitirdikten sonra içime yerleşen duygu sadece korku değil aynı zamanda çabuk geçmeyen bir hüzün ve huzursuzluk oldu.

Julia filme oranla olayların gelişimini, karakterlerin kişiliklerini ve birbirleriyle olan bağlantılarını daha ayrıntılı şekilde anlatıyor. Böylece filmin karmaşık hikayesini yorumlamakta güçlük çeken izleyici için belirsizlik taşıyan noktaların hepsi kitapta aslında açıklanmış oluyor. Julia’nın başına gelenlerin ve küçük Olivia ile kurduğu güçlü bağın kendi trajik kaybından mı kaynaklandığını bilemesek de kitapta bu bağın sebepleri filmdekinin aksine daha ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor. Hikayenin duygusal yanı ve baş karakterin psikolojik durumu ise bence filmde ve kitapta farklı bakış açılarıyla işlenmiş. Esin kaynağı kitaplar olan görsel eserlerin orjinallerinden tamamen bağımsız şekilde yorumlanmasını sadakatsizlik olarak gören biri olarak ben bu iki eserin kendilerine özgülüklerinin dikkatimi çektiğini itiraf etmek zorundayım.

Julia sanırım henüz Türkçe’ya çevrilmedi. Kırk dört yaşında bir kitap olarak bundan sonra da çevrilir mi bilemiyorum. İnternet sebebiyle İngilizce orjinaline ulaşmak nispeten kolay olsa da, her kitapçıda karşılaşabileceğiniz bir kitap değil bu. Okumaya karar verirseniz bulmak için biraz uğraşmanız gerekebilir.

OliviaYazımı sonlandırmadan önce hem kendim için bir hatırlatıcı hem sizler için birer alternatif olması için buraya changelingleri konu alan üç kitap adı ve linki birakmak istiyorum. Bunların ilki Joy Williams tarafından kaleme alınmış The Changeling. İkincisi Eloise McGraw’ın The Moorchild‘ı ve üçüncüsü ise Charles Higham’a ait  bir korku masalı olan The Midnight Tree: A Fairy Tale of Terror.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere hepinize sevgilerimi gönderiyorum.

Eylem Rosseland

Olivia

Babalar Gününüz Kutlu Olsun!

Babalar Gunu

Babamın tahta atıyla
çok şiirler gezdim
her şiirde kuşlar vardı
kanat vurdum onlarla
Siz bu şiiri okurken
ben uçmaktayım hâlâ

Refik Durbaş


**********


With my father’s wooden horse
I have visited many poems
There were birds in every poem
I flapped my wings with them
As you read this poem
I’m still flying

Refik Durbaş

heart

http://www.cancocuk.com/kitap-detay/253

Noel Tatili Başladı

Fındıkkıran'ı Okurken

Noel tatili başladı. Kedimiz Pusu omurgasını incittigi ve yeni ameliyat olduğu için bu seneki tatil planlarımı ertelemek zorunda kaldım. Günlerim merhem, kafalık, mama, kontrol, bandaj ve ilaç kelimelerinin özeti gibi olsa da, arada okuyacak ve arkadaşlarımla sohbet edecek zamanı bulduğum için gerçekten şanslıyım. Kedimin iyileşmesi benim için en güzel yılbaşı hediyesi olacak.

Pusu İyileşiyorNoel tatili süresince Masal Penceresi’nde iki güzel masal yayımlamayı hedefliyorum. Çevirileri henüz bitirmediğim için adları şimdilik gizli kalsın. Aslında Changeling masallarıyla ilgili yazımın ikinci bölümünü hazırlamak istiyordum, ama araya giren Noel burada gerçekten çok önemli bir bayram. Hem hayatımızın akışını etkilediği hem de bu bayrama ve yılbaşına dair es geçmek istemediğim çok güzel masallar olduğu için araya birkaç yazı sıkıştırmak uygun olur diye düşündüm.Pinokyo Çelenk Yaparken

Noel’i kutlayan ya da bu dönemde tatil yapan herkese en iyi dileklerimi gönderiyorum. Umarım güzel bir tatil geçiriyorsunuzdur. Sürpriz masalları okumak istiyorsanız önümüzdeki günlerde Masal Penceresi’ne bakmayı unutmayın.

Yakında Görüşmek Üzere,

Eylem Rosseland <3

Fındıkkıran ve Sallanan At

 

Not: Tatlı Muppet Show kuklaları ve melek sesli Andrea Bocelli’nin birlikte hazırladıkları gösteri gerçekten harika. Sizlerle paylaşmadan edemedim. Umarım seversiniz.

 

 

Kafka ve Kayıp Bebek

Kafka Ve Kaybolan Bebek

 

 

Oyuncak Bebek

 

Dünyaca ünlü yazar Franz Kafka 1923 yılında, ölümünden birkaç ay önce, Almanya’nın Berlin şehrinde gezerken ağlayan bir kız çocuğuyla karşılaşır. Çocuk oyuncak bebeğini kaybettiği için çok mutsuzdur. Yazar, onu avutmaya karar verir. Küçük kıza, bebekle yolda karşılaştığını ve onun aslında kaybolmayıp bir geziye çıkmış olduğunu anlatır. Oyuncak bebek kendi yoluna giderken, kıza mektup yazacağına dair Kafka’ya söz vermiştir. Büyük yazar, başlattığı hikayeyi yarıda bırakmayarak, ona farklı mekanlardan oyuncak bebek adına mektuplar ve kartlar göndermeye başlar. Bebek, bu mektuplarda seyahati sırasında yaşadığı maceraları anlatmaktadır. Hikayeye göre küçük kız en son mektup yerine bir paket alır. Paketten, kaybolana hic benzemeyen yepyeni bir oyuncak bebek çıkar. Bebeğin yanına iliştirilmiş küçük bir notta, ¨Yaptığım uzun yolculuk beni çok değiştirdi.¨ yazmaktadır.

 

Oyuncak Bebek

 

Kafka’nın insanlara ve hayata bakış açısı örnek alınacak ve dilden dile anlatılacak bir hikaye yaratmış. Yazarın kendisini ilgilendirmesi beklenmeyen bir sorunu böyle bir içtenlikle sahiplenmiş ve o soruna bu kadar insancıl ve yaratıcı bir çözümle yaklaşmış olması gerçekten çok etkileyici. Kafka’nın çocuğa yazdığı mektupların ve gezgin bebeğin şu anda nerede oldukları bilinmese de, bu güzel hikaye nice yaratıcı kalplere dokunmuş ve birçok hikayeci tarafıdan yeniden yorumlanmış.

 

Oyuncak Bebek

 

Kayıp Bebek/Herr Kafka og dukken som forsvant

Kafka Ve Kaybolan Bebek-onkapak Kafka Ve Kayıp Bebek, yani orjinal dilindeki adıyla The Lost Doll, Kafka’nın mektuplarından esinlenilerek yaratılmış resimli bir kitap. Jean Richardson’un yazdığı ve Mike Dodd’un resimlediği kitabın bendeki örneği Norveççe. Kitabı ne zaman ve nereden aldığımı bir türlü hatırlayamasam da, okur okumaz çok sevmiş ve size ondan bahsetmeye karar vermiştim.

İlk kez 1993 yılında basılan Kafka ve Kayıp Bebek, rengarenk resimlerle süslemiş otuz iki sayfadan oluşuyor. Richardson’un kalemiyle yeniden hayat bulan hikayede, kahramanımız minik Harriet, bebeği Lottie’yi kaybettiği o üzücü günden bir hafta sonra ondan bir mektup alıyor. Takip eden dönemde Harriet, bebeğinden dünyanın değişik köşelerinden gönderilmiş mektuplar ve kartlar almaya devam ediyor. Bu sayede küçük kız oyuncak bebeğinin seyahati sırasında yaşadığı maceralara uzaktan da olsa tanıklık etmiş oluyor. Kitabın sonunda Lottie eve dönmese de, yolunu gözleyen Harriet’e yeni bir oyun arkadaşı bulmayı ihmal etmiyor.

Richardson, kitabı kendi yorumuyla bitirirken okurlarını hayal kırıklığına uğratmamış. Yazarın ilham kaynağı kitabın giriş bölümünde açıkça belirtilse de, hikaye küçük okurları kendisine bağlayacak kadar sıcak ve inandırıcı bir biçimde başlamış ve sonlanmış. Kafka’dan mektup alan küçük kızın hissettikleri ve yaşadığı bu olağanüstü deneyim, kitap sayesinde adeta bütün çocuklara armağan edilmiş.

Kafka Ve Kaybolan Bebek-kapakBu kısacık öykü, içinde hayatımızın farklı safhalarında farklı anlamlar bulabileceğimiz, zamanla derinleşen türden bir öykü. Kayıp Bebek‘te, aslında üç ayrı karakterin paralel hikayelerinin anlatıldığını düşünürsek, bu kitapta, yaşamımızın her safhasında kendimizle özdeşleştireceğimiz bir kahraman bulabileceğimizi görürüz. Okul öncesi dönemdeki bir çocuk muhtemelen kendisini en çok Harriet’e yakın hisseder ve tıpkı Harriet gibi, bir yetişkinin tasarladığı büyülü bir deneyimin kahramanı olmak ister. Öyle ya, ilk kayıplarıyla baş etmeyi Kafka gibi dehanın yardımıyla öğrenmeyi kim istemez? Kitabı, hayatı ve dünyayı tanımak için duyduğumuz isteğin dizginlenemez hale geldiği bir dönemde okuduğumuzda, kendimizi en çok yerine koymak isteyeceğimiz karakter gezgin bebek Lottie olur sanırım. Hep büyüyen sorumlulukları bir yana bırakıp, tasasızca dünyaya açılmayı ve Lottie’nin yaptığı gibi yeni deneyimlerle dolu bir geziye çıkmayı düşlememiş bir genç yoktur herhalde. Büyük olasılıkla hepimiz böyle isteklerin ağır bastığı zamanlarda, hiç bilmediğimiz bir maceraya atılıp, gördüklerimizi, bizi bekleyen sevdiklerimizle paylaşmayı düşleriz. Hikayenin asıl kahramanına gelince, belki diğer tüm yetişkin okurlar gibi ben de kendimi onunla özdeşleştirmek istedim ve dahası kendimi ona hayran olmaktan alıkoyamadım. Hatta içten içe kendime, ¨Acaba ben de büyüyünce Kafka gibi olabilecek miyim?¨ diye sormadan edemedim.

 

Gondoldaki Bebek

 

Kayıp Bebek, aslında Kafka’nın mektuplarından esinlenilerek yazılmış kitaplardan yalnızca biri. Sizlere bu mektupların öyküyüsünü anlatan iki kitaptan daha söz etmek istiyorum.

Kafka ve Gezgin Bebek

Kafka ve Gezgin Bebekİspanyol edebiyatının tanınmış yazarlarından Jordi Sierra i Fabra tarafından yazılan ve ilk kez 2006 yılında basılan Kafka ve Gezgin Bebek 2007’de İspanya’da ödül almış bir kitap. Sierra’nın yüz yirmi üç sayfalık hikayesinde Kafka karşımıza bir bebek postacısı olarak çıkıyor. Kitaba göre Kafka, ilk karşılaşmalarının ardından her gün parka gelip oyuncak bebek adına yazılmış bir mektubu küçük kıza ulaştırmaya başlıyor. Pep Montserrat’ın resimlediği kitap, dilimize Serdar Çelik tarafından kazandırılmış. Kitabın Türkçe’ye çevrilmiş olması ve minik okurların bu hikayeyi kendi dillerinde okuma fırsatına sahip olmaları çok sevindirici.

 

Oyuncak Bebek

 

Sizlere kısaca söz etmek istediğim üçüncü eser de yine Kafka ve oyuncak bebeğe dair. Bu konu hakkında bu kadar çok şey yazdıktan sonra, yetişkin okurlar için yazılmış ve Türkçe’mize çevrilmiş bir kitabı gözardı etmek istemedim.

Kafka’nın Bebeği

Kafka'nın BebeğiGerd Schneider tarafından kaleme alınmış Kafkas Puppe, Türkçe’ye Regaip Minareci tarafından Kafka’nın Bebeği adıyla çevrilmiş ve Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlanmış bir roman. Schneider, yüz doksan iki sayfadan oluşan kitabında Kafka’nın küçük kıza yazdığı mektupların öyküsünü anlatırken, yazarın yaşamı ve hayatının son dönemleri hakkında ipuçları da veriyor. Kafka’yı seven, onun yaşamının son dönemlerini merak eden ve gezgin bebeğin hikayesini bir de Schneider’in kaleminden okumak isteyen herkesin bu kitabı seveceğini tahmin ediyorum.

 

Oyuncak Bebek

 

Nihayet bu uzun yazının sonuna geldik. Bu aralar hepsi birbirinden ilginç ve güzel kitaplar okuyorum. Bunların bazıları araştırma, bazıları da resimli çocuk kitapları. Şimdilik aralarında herhangi bir seçim yapamadığımdan, bir sonraki yazıma konuk olacak kitaplar hepimiz için sürpriz olacak gibi görünüyor.

Yakında yeniden görüşmek üzere,

Sevgiler

 

 

heart