Eski Bir Masal
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Dalgalar alacakaranlıkta kıyıları öperken
İskoçya’nın hırçın rüzgarları
Sudaki sırları karaya taşıyıp
Eski bir masalı anlattı
Hikayeye göre
Selkielerden güzeller güzeli bir kadın
Bir akşam ansızın aşkın ağına takıldı
Sahile çıkıp kumlar üzerinde şarkı söylerken
Saçlarının ışıltısı yıldız olup havaya saçıldı
Bir faninin sevgisi onu oracıkta kavrayıp kalbinden
Kürkünü çalarak kaderini karaya bağladı
Selkie artık tutsaktı
Her gün gözyaşı dökse de
Sonunda toprağa alıştı
Denizlerdeki evini özlerken
Yitik özgürlüğü ve sevgisi
Sesini bastırdı
Bir gün masum bir yürek
Çalınanı buldu
İki dünya arasında tutsak benlik
Böylece özgürlüğüne kavuştu
Selkie Kadın yeniden ipeklere sarındı
Rüzgarda bir çığlık oldu
Derin sulara dalarak
Köpüklerin arasında kayboldu
(Eylem, Temmuz 2024)
Merhaba,
Bir önceki blog yazısında sizlere Denizin Şarkısı adlı filme esin kaynağı olan bir hikayeden, Selkie Gelin’den, söz edeceğimizi söylemiştim. Selkieler Fareo Adaları, İrlanda, İskoçya ve İzlanda folklöründe yeri olan, hem denizde hem de karada yaşayabilen mitolojik varlıklardır. Karaya çıktıklarında fok kürklerini çıkarır, göz kamaştırıcı güzellikteki birer insan gibi görünürler. Bir insanla karşılaştıklarında ise tekrar şekil değiştirip denize dönerler. Bu insan kılığına bürünebilen büyülü varlıklar aslında dünyanın pek çok farklı bölgesindeki efsanelerde ve halk masallarında bulunuyor. Oğuz Tansel’in derlediği halk masallarımızı okuyanlarınız, havuz başında gülüp oynayan ve insanları görünce çabucak güvercin donuna giren (güvercin kılığına girme böyle tasvir ediliyor) ve uçup giden peri kızlarını hatırlıyorsunuzdur. İnsan şeklini alan güzel sesli fok balıkları bana bu sebeple biraz kendi masallarımızı hatırlattı. İlerideki yazılardan bazılarını Anadolu’da anlatılmış zengin ve efsunlu hikayelere ayırsak iyi olur diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Selkie Gelin’e geri dönecek olursak, onun da diğer birçok efsane ve masal gibi, anlatıldığı coğrafyaya veya yazılı dile döküldüğü döneme göre farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliriz. Benim burada yayımlamak için seçtiğim çeviri aslında İskoçya’da bilinen bir varyasyon. Severek okuyacağınızı umuyorum. Selkie Gelin’i orjinal haliyle kendi dilinde okumayı tercih edecek olanlarınız için sayfanın sonuna bir link ekleyeceğim. İlerideki yazılarda değinmemi veya yayımlamamı istediğiniz farklı Selkie öyküleri biliyorsanız, bana buradan veya Facebook üzerinden ulaşabilirsiniz.
Çok yakında yeniden görüşmek dileğiyle…
Sevgiler,
Eylem ❤️
Selkie Gelin
Bir zamanlar, İskoçya’nın batı kıyısında, genç bir balıkçı yaşardı. Bir gün bu balıkçı tüm gününü denizde geçirmiş, buna rağmen sadece birkaç küçük balık yakalayabilmişti. Hava kararmaya başladığında sahile doğru kürek çekti ve küçük teknesini karaya çıkardı.
Çakıl taşlarıyla dolu sahil boyunca kulübesine doğru yürüyordu ki hoş sesli birilerinin daha önce benzerini duymadığı güzellikte bir şarkı söylediğini işitti. Seslere doğru yöneldiğinde, suyun yakınında gülüp oynayarak şarkılar söyleyen bir düzine Selkie gördü. Balıkçı gözlerine inanamıyordu. O güne dek çok az insan Selkie halkını yani arada sırada kürklerini çıkarıp karada insan formuna bürünen fok balıklarını, görebilirdi. Öylece durup onları izliyordu ki Selkieler onu fark ettiler ve hızla denize dalarak dalgaların arasında kayboldular.
Balıkçı, Sanırım bir rüya gördüm, diye yüksek sesle söylenerek tekrar kulübesine doğru yola koyuldu; fakat bir şey onu huzursuz etmişti. Tekrar geri döndüğünde, bir kayanın üzerinde duran parlak ve pürüzsüz bir şeye gözü takıldı. Biraz daha yaklaştığında bunun bir fok balığı kürkü olduğunu gördü. “Hiçkimse Selkieleri gördüğüme inanmayacak, ta ki bunu gösterene dek” dedi. Eğilerek kürkü aldı ve omzuna attı. Bunu iyi bir paraya satabilirim, diye düşündü.
Tam o sırada, arkasında birinin adımlarını duydu ve hızla dönüp baktı. Karşısında, olağanüstü güzellikte genç bir kadın durmaktaydı. Kadın hüngür hüngür ağlıyordu. Balıkçının içi cız etti.
“Güzel hanımefendi, niçin böyle ağlıyorsunuz?” diye sordu.
Kadın içini çekerek balıkçının gözlerine baktı ve,
“Nazik bayım,” dedi gözyaşlarına boğularak, “siz benim kürkümü aldınız. Lütfen onu geri verin, çünkü ben bir Selkieyim ve kürküm olmadan suda yaşayamam.”
Balıkçı kadından gözlerini alamıyordu. Onu ilk gördüğü anda aşka düşmüştü. Genç ve inatçı bir delikanlı olduğu için kadını yanında tutması gerektiğini düşündü. Bu yüzden fok kürkünü sıkıca göğsüne bastırdı ve,
“Sevgili bayan, benim eşim olun. Ben size aşık oldum ve bu sebeple kürkünüz olmadan karada yaşamak zorunda kalacaksınız. Sizi çok mutlu edeceğime söz veriyorum.”
“Lütfen yapmayın bayım, ben karada asla mutlu olamam. Hem halkım benim için çok endişelenir. Evime dönmeliyim.”
Ancak genç adam kararlıydı. Olabildiğince tatlı bir gülümsemeyle, başını eğdi ve bir dizinin üzerine çökerek,
“Benim küçük ve şirin bir kulübem var. Orada sizi ateşin yanında sıcak tutarım. Size yemeyi dileyebileceğiniz tüm taze balıkları getiririm. Karada mutlu bir hayat yaşayacağınıza söz veriyorum. Lütfen benim gelinim olmayı ve benimle evlenmeyi kabul edin.” dedi.
Genç kadın kürkü olmadığı için çaresiz bir durumdaydı. Karada tutsak kalmıştı ve denizdeki evine dönemiyordu. Böylece yakında ondan kürkünü geri alabileceğini umarak balıkçının elini tuttu, eve doğru yola koyuldular. Balıkçı haftalarca kürkü yanından ayırmadı; çünkü müstakbel eşinin onu çalıp kaçmasından korkuyordu. Bir süre sonra Selkie karadaki yaşama alışmaya başladı. Balıkçı bunu gördüğünde kürkü bacadaki bir çatlağın içine sokuşturarak, onu burada asla bulamaz diye geçirdi içinden. Aradan bir ay geçtikten sonra evlendiler. Çok mutluydular. Balıkçı karısına hem iyi hem çok cömert davranıyordu. Onu gerçekten çok seviyordu ve mutlu etmek için çırpınıyordu; ama kürk konusundaki kararlılığı hala devam etmekteydi.
Selkie gelin zamanla inatçı kocasını sevmeye başladı. Bazen ona şarkılar söylüyordu. Böyle gecelerde balıkçı kendisini dünyanın en mutlu adamı gibi hissediyordu. Yıllar böyle geçerken ve çiftin yedi çocuğu oldu. Selkie gelin evlatlarının hepsini çok sevdi. Çocuklar bazen annelerini sahilde dalmış denizi izlerken bulduklarında,
“Anne, niye bu kadar üzgünsün?” diye sorarlardı.
“Ah, sadece hayallere dalmışım.” diyerek başını sallayan anneleri onları alınlarından öperdi.
Bir gün balıkçı ile en büyük üç çocuğu balık tutmak için tekneyle denize açıldılar. Diğer üçü, ekmek ve süt almak için köye gittiler. Anneyle en küçük oğlu ise evde kalmışlardı. Anne yine pencereden dışarı bakıyor ve kıyıya vuran dalgaları izliyordu. Uzaklarda, kaygan, siyah kayalıklarda bir grup fok oyun oynamaktaydı. Selkie kadın derin bir iç çekti ve gözleri yaşlarla doldu. En küçük oğlu onun yanına koşarak,
“Anne ne oldu? Denize her baktığında neden bu kadar üzülüyorsun?” diye sordu.
Annesi hiç düşünmeden dönüp dedi ki,
“Üzülüyorum çünkü ben denizde doğmuştum. Orası benim bir daha asla geri dönemeyeceğim evim. Baban benim kürkümü sakladı.”
İskoçya’daki tüm çocuklar gibi bu küçük oğlan da Selkie halkı hakkında anlatılan hikayeleri duymuştu. Bu nedenle annesinin kim olabileceğini hemen anladı. Şömineye koştu, uzanarak fok kürkünü bulunduğu yerden çekip çıkardı ve annesine göstererek,
“Bu mu?” dedi.
“Nasıl buldun?” diye hayretler içinde sordu annesi.
“Bir gün babamla burada yalnızdık. Kürkü gizlediği yerden çıkarıp baktı. Bana onun çok özel olduğunu söyledi. Şimdi neden öyle dediğini anlayabiliyorum.”
Kadın önce kürküne sonra uzanıp çocuğuna sarıldı. “Canım,” dedi fısıldayarak, “seni her zaman seveceğim.” Sonra kürkü göğsüne sıkıca bastırarak dışarı, denize koştu. Kürkünün içine girdi ve suya daldı.
Balıkçı ve çocukları eve dönerlerken bir grup fok balığının yanından geçtiler. Adam, teknenin yanında yüzünde garip bir ifadeyle kendilerine bakmakta olan pırıl pırıl, genç bir fok balığı gördü. Sonra onun suda kaybolup giderken acı bir çığlık attığını işitti. Eve varıp olanları duyduğunda ise kalbi paramparça oldu. Oğlunun kendisinden çok daha cesur, cömert ve sevgi dolu bir insan olduğunu anlamıştı. Balıkçı ile çocukları, yaşamlarının geri kalan kısmında Selkie kadını özlediler; ama onun ait olduğu dünyada mutlu olduğunu biliyorlardı. Bir süre sonra bir fok balığı sürekli kıyıya gelip uzun uzun yüzmeye başladı. Babayla evlatları bir daha hiç aç kalmadılar; çünkü ağları her zaman kocaman parlak balıklarla doldu.
Çeviren: Eylem Rosseland
Bea Ferguson’un anlatımıyla masalın orjinali:
https://tracscotland.org/wp-content/uploads/2018/03/The-Selkie-Bride.pdf